Merhabalar değerli tarih dostları.
Eski zamanlardan beri Beyşehir Gölü belli bir seviyeye ulaştığı zaman, Beyşehir Çayı vasıtası ile, o zaman ki adı Karaviran Gölü olan, Suğla Gölü’ne akardı. Suğla Gölü’de Çarşamba Çayı vasıtası ile Konya Ovası’na yayılırdı. Fakat yağışın bol olduğu dönemlerde her iki gölde taşarak civardaki yerleşim yerleri ve tarım arazilerine büyük zararlar verirdi.
İbrahim Hakkı Konyalı, Beyşehir Gölü çevresinde yapmış olduğu araştırmalarda sık yaşanan taşkınlar sebebi ile Beyşehir ve civarındaki köylerin %50 sinin XVI. Yüzyıldan sonra terk edildiğini ifade etmiştir.
Yine taşkınlar nedeni ile Suğla Gölü çevresi de zarar görüyor ve bölge bataklık halini alıyordu. Örneğin bataklıktan yayılan sineklerin taşıdığı hastalıklar nedeni ile Seydişehir Kilisecik /Kisecik köyünde zorunlu iskâna tabi tutulan Sarıkeçili Yörükleri köyü terk etmek zorunda kalmışlardı. Karadağ yöresine göç eden Sarıkeçili Yörükleri 1886 yılında Osmanlı Hükümeti’nin de onayı ile yeni bir Kisecik köyü kurmuştu. İki Kisecik de 1926 yılına kadar Seydişehir’e bağlı iken, yeni Kisecik önce Çumra ardından Karaman’a bağlanmıştır.
Beyşehir Gölü suları ile Konya Ovası’nın sulanması ve Suğla Gölü’nün kurutulması ile ilgili ilk çalışmalar 1819 yılında başlamış olsa da bunun ciddi bir proje halini alması yaklaşık 90 yıl sonra II. Abdülhamid döneminde olmuştu. Çünkü Balkanlar’da bulunan verimli toprakların kaybedilmesi ve sık yaşanmaya başlanan kuraklıklar projenin önemi bir kat daha artmıştı.
Örneğin halk arasında”1303 kıtlığı” olarak bilinen 1878 kıtlığı çok çetin geçmişti. Kıtlık sebebi ile Konya sancağında bulunan her aileden ikişer mecidiye toplanarak bir fon oluşturulmuş, fona bizzat II. Abdülhamid’de nakdi yardımda bulunmuştu. Suriye ve Havran’ dan getirilen hububat ile kıtlığın meydana getirdiği zararlar azaltılmaya çalışılmış fakat bıraktığı etki hiçbir zaman unutulmamıştı.
Suğla Gölü ve bataklığının kurutulması ile seksen bin dönüm tarım arazisi kazanılacak, toplam da ise beş yüz bin dönüm arazi suya kavuşacaktı. Balkanlar’dan gelen muhacirlerin de bölgeye yerleştirilmesi ile boş arazilerinin ekilmesi sağlanacak ve olası kuraklıkların önüne geçilecekti. Yeni açılan arazilerde modern tarım yöntemlerinin uygulanması için Selanik ve Halkalı ziraat mektebi mezunlarına arazi bile tahsis edilmişti. Hatta açılacak olan kanallarda balık yetiştirilmesi düşülmüş, fakat taşkınlara sebep olabileceği düşünülerek vazgeçilmişti.
Karşılıklı çıkarların uyuşması sonucu Osmanlı ve Almanya önce askeri ardından ekonomik anlamda yakınlaşmıştı. Bu yakınlaşma neticesine Eskişehir – Konya demiryolu hattının işletmesi de Almanlara verilmişti. Demiryolu işletmesini alan şirketler, demiryolu hattının geçtiği bölgelerde tarımı geliştirici faaliyetlere girişiyorlardı. Çünkü tarımsal üretim arttıkça, ürünlerin taşınması için demiryoluna daha çok ihtiyaç duyuluyor, böylece şirket daha çok kazanıyordu. Aynı zamanda üretim artınca devlet daha çok vergi alıyordu. Kısacası demiryolu şirketleri ile birlikte yapılacak sulama projeleri her iki taraf içinde karlı oluyordu.
Bu nedenle sulama projesinin yapımına da Eskişehir – Konya demiryolu hattının işletmesini alan “Anadolu - Osmanlı Demiryolu Şirketi” talip olmuştu. Hükümet önceleri böyle büyük bir projenin imtiyazını yabancılara vermek istememişse de devlet hazinesinin durumu nedeni ile kabul etmek zorunda kalarak 10 Kasım 1907 de sözleşme imzalamıştı. Sultan Abdülhamid sözleşmeyi “Memlekete ve devlete birçok hizmeti geçen kumpanyaya verilmesi” sözüyle 30 Nisan 1908’ de tasdik etmişti.
Sultan Abdülhamid projeyi tasdik ederken projenin kabulü için üç özel şart koşmuş ve bunların sözleşmede yer alması için ısrarcı olmuştu.
Bu özel şartlar şunlardı;
“Sulaması icra edilecek arazide hiçbir sebeple yabancılar iskân edilmeyecek, hiçbir vesile ile yabancılara emlak ve arazi satışı yapılmayacak” (Osmanlı devleti, Alman ve diğer Hristiyan grupların projeyi bahane ederek Konya Ovası’na yerleşip kalıcı olmalarından tedirginlik duyuyordu)
Projenin inşaatı tamamlandıktan sonra şirketin işletme idaresi Alman şirketi tarafından değil, Osmanlı Hükümeti tarafından yapılacaktır
Projenin inşası süresince istihdam edilecek çalışanlar Ermeni ve sair ‘Erbab-ı fesad’dan olmamalı, yerel halktan seçilmelidir. (Çünkü Ermeniler o tarihlerde güya ülkenin her yerinde yaşıyor olduklarını göstermeye çalışıyorlardı)
Peki, Sultan Abdülhamid’in özelikle uygulanmasını istediği bu şartlar yerine getirildi mi?
Projenin inşası ve işletmesinde ne gibi problemler yaşandı?
Bu sorulara yazımızın ikinci bölümünde cevap vermeye çalışacağız.
İkinci bölümde yeniden görüşmek dileğiyle…
m_k_erdem@hotmail.com
İnstagram/ Twitter : eski_seydisehir & eski_konya
Kaynaklar;
Ömer Faruk Yılmaz; Osmanlı’nın Konya Ovası Sulama Projesi, Çamlıca Basın Yayın, 2010
Emrah Yılmaz; Demiryolları ve Tarımsal Gelişme; Konya Ovası Sulama Projesi Örneği, 2016
Yedi Kıta Dergisi; Osmanlı’nın Konya Ovası Sulama Projesi, Sayı 22, Haziran 2010
Berna Korucu- Hüseyin Muşmal ; Beyşehir Gölü ve Adalarında Hayat, Palet Yayınları, 2014
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
1- Nezaket Kuralı
2- Hakaret ve Küfür
3- İlgili Yorum
4- Bağlantılar ve Reklamcılık
5- Türkiye Cumhuriyeti Yasaları Geçerlidir
Detaylı Bilgi İçin Aşağıdaki Bağlantı Metnini Okuyunuz.
Bağlantı Metni Oku